T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU ESAS NO :2023/995 KARAR NO : 2023/1251 KARAR TARİHİ : 13.12.2023

Arabuluculuğa Başvurabilmek İçin Öncelikle Bir Uyuşmazlığın Olması Ve Alacağın Muaccel Olması Gerekir. Muaccel Olmayan Bir Alacak Hakkında Henüz Uyuşmazlık Oluştuğunu Ve Mahkeme Veya Arabulucu Önünde Korunmaya Değer Menfaatin Bulunduğunu Söylemek Mümkün Değildir.

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

ESAS NO            : 2023/995

KARAR NO        : 2023/1251

KARAR TARİHİ : 13.12.2023

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2023/921 E., 2023/1422 K.
KARAR : Davanın kısmen kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 18.01.2023 tarihli ve
2022/18771 Esas, 2023/760 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki işçilik alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı … vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı … vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı … Bakanlığına (Bakanlık/İdare) bağlı devlet hastanesinde alt işveren şirket bünyesinde çalışırken 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında sürekli işçi kadrosuna alınarak bilgi işlem personeli olarak çalışmaya devam ettiğini, davalı Bakanlık kadrosuna geçtikten sonraki tarih itibarıyla ücretinin asgari ücretin % 7-57 aralığında fazlası olacağının belirlendiğini, ayrıca uygulanmakta olan hizmet alım sözleşmesinde de aynı hükmün bulunduğunu, 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kadroya geçirilirken davalı İdare ile belirsiz süreli iş sözleşmesi imzaladığını, iş sözleşmesinin 7 nci maddesinin birinci fıkrasında “her ay brüt asgari ücretin %11 fazlası üzerinden günlük olarak ödeme yapılır.”; 11 inci maddesinde ise “sürekli işçi kadrosunda çalışan işçilere 6772 sayılı Kanun uyarınca yılda 52 günlük çıplak yevmiyeleri tutarında verilen ilave tediye her yıl Bakanlar Kurulu’nca belirlenen tarihlerde ve oranlarda ödenir.” düzenlemelerine yer verildiğini, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin geçici 23 üncü maddesi uyarınca da sürekli işçi kadrosuna geçirilen işçilerin ücret ve diğer sosyal ve mali haklarının belirlenmesinde esas alınacak toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre ücretlerine her altı aylık dönemde % 4 oranında ücret zammı yapılması gerektiğinin belirtildiğini, müvekkiline iş sözleşmesinde yer alan % 11 ücret farkı uygulanmaksızın ilave tediye, ikramiye ile ulusal … ve genel tatil ücret alacaklarının ödendiğini, ayrıca müvekkilinin ücretinin asgari ücret seviyesine çekilerek eksik ödeme yapıldığını, işveren tarafından tek taraflı olarak iş koşullarında işçi aleyhine esaslı değişiklik yapılmasının 4857 sayılı Kanun’un 22 ve 62 nci maddelerine aykırılık teşkil ettiğini ileri sürerek aylık ücret, ilave tediye, ikramiye ile ulusal … ve genel tatil ücreti fark alacaklarının arabulucuya başvuru tarihinden itibaren uygulanacak faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı Bakanlık vekili cevap dilekçesinde; 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin geçici 23 üncü maddesi uyarınca sürekli işçi kadrosuna geçirilen işçilerin ücret ile diğer mali ve sosyal haklarının belirlenmesinde esas alınacak toplu iş sözleşmesi hükümlerinin ilan edildiğini, işçilerin ücretlerine ilişkin düzenlemelerin de buna göre yapıldığını, davacının 2018 yılında aldığı ücreti korunarak bu ücrete % 4 oranında zam uygulandığını, ücretinin düşürülmesinin veya eksik ödenmesinin söz konusu olmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
A. İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı
İlk Derece Mahkemesinin 12.10.2021 tarihli ve 2020/674 Esas, 2021/287 Karar sayılı kararı ile; kadroya geçiş sırasında imzalanan bireysel iş sözleşmesinde kadroya geçiş öncesi alınan ücretten farklı bir ücret belirlemesi yapılmış ise işçinin bireysel iş sözleşmesini imzalayarak yeni ücretlendirmeyi kabul etmiş olduğu ve hizmet alım sözleşmesinde yer alan düzenlemenin artık geçerli olmadığının Bölge Adliye Mahkemesi ve Yargıtay uygulamaları ile benimsendiği, somut olayda davacı ile davalı arasında 02.04.2018 tarihinde imzalanan bireysel iş sözleşmesinin 7 nci maddesinde işçiye sözleşme süresince asgari ücretin % 11 fazlası ücret ödeneceğinin, 11 inci maddesinde ise işçilere 6772 sayılı Kanun kapsamında Bakanlar Kurulunun ilan ettiği ödeme tarihlerinde ilave tediye ödemesi yapılacağının hükme bağlandığı, buna göre davacının fark işçilik alacaklarına hak kazandığı, ayrıca faiz başlangıcının dava ve ıslah tarihi olması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

B. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Bakanlık vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

C. Bölge Adliye Mahkemesinin Birinci Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin 15.02.2022 tarihli ve 2022/389 Esas, 2022/232 Karar sayılı kararı ile; hükme esas alınan bilirkişi raporunda hesaplamanın dava tarihine kadar yapıldığı ancak arabuluculuk son tutanak tarihinden sonraki dönem için hesaplanan fark alacaklar yönünden arabuluculuk dava şartının yerine getirilmediği tespit edildiğinden davacının taleplerinin arabuluculuk son tutanak tarihine kadar hesaplanarak arabuluculuk konusu yapılmayan talep dönemi için dava şartı yokluğundan usulden ret kararı verilmesi gerektiği, ayrıca davacının sürekli işçi kadrosuna geçmeden önce uygulanan en son hizmet alım sözleşmesi ile idari ve teknik şartnameler veya geçiş öncesi ve geçiş sırasında imzalanan bireysel iş sözleşmeleri getirtilerek davacının geçiş sırasında aldığı ve kendisine ödenen ücret belirlenip bu ücretin kadroya geçiş esnasında davalı Bakanlık ile imzalanan bireysel iş sözleşmesinde yazılı ücret ile aynı olup olmadığının karşılaştırılması, faiz yönünden de en yüksek işletme kredi faiz oranının uygulanmasının yerinde olmadığı gerekçesiyle sair istinaf nedenleri incelenmeksizin İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

D.İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı
İlk Derece Mahkemesinin 07.06.2022 tarihli ve 2022/157 Esas, 2022/560 Karar sayılı kararı ile; celbedilen kadroya geçiş sırasında imzalanan bireysel iş sözleşmesinin kaldırma kararından önce dosyada bulunan sözleşme ile aynı olduğu gibi sözleşmenin 7 nci maddesinde öngörülen davacının alacağı ücretin asgari ücretin … fazlası olarak belirlenen artış oranının da aynı olduğu, arabuluculuk son tutanak tarihi esas alınmak suretiyle davacının talep edebileceği fark alacaklarının hesaplanması için bilirkişiden 17.05.2022 tarihli rapor alınarak eksikliklerin tamamlandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Bakanlık vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 04.10.2022 tarihli ve 2022/3485 Esas, 2022/3288 Karar sayılı kararı ile; davacının kapsamında yer aldığı en son hizmet alım sözleşmesi, idari ve teknik şartnameler ile davacı ve davalı Bakanlık arasında imzalanan belirsiz süreli tip iş sözleşmesine göre fark ücret ile buna bağlı alacaklara ilişkin kabulün isabetli ve ek raporda yapılan hesaplamaya esas dönem itibarıyla arabuluculuk aşamasının da yerine getirilmiş olduğu, faiz türü ve başlangıç tarihlerinin doğru tespit edildiği, ancak arabuluculuk son tutanak tarihi ile dava tarihi arasındaki alacak hesabıyla ilgili kaldırma kararında açıkça ifade edilmesine ve sonuçlarının da farklı olmasına rağmen usulden ret yerine esastan ret kararı verilmesi, ayrıca arabuluculuk ücreti ile ilgili tahsilde tekerrür oluşturmamak üzere hüküm kurulması gerekirken karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kamu düzeni yönünden kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Bakanlık vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile “…1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalı vekilinin aşağıdaki paragrafın kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. 6772 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesi doğrultusunda 11.07.2020 tarihli ve 31182 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı’nda, 6772 sayılı Kanun’un 3 üncü maddesi gereği yapılacak ilave tediyenin birinci yarısının 27.07.2020 tarihinde, diğer yarısının 14.12.2020 tarihinde ödenmesine karar verilmiştir. Somut uyuşmazlıkta 14.12.2020 tarihinde ödenmesi gereken ilave tediye alacağının hüküm altına alındığı anlaşılmaktadır. Arabuluculuk son tutanak tarihi olan 25.11.2020 tarihinde henüz muaccel olmayan 14.12.2020 dönemine ait ilave tediye alacağı hesaplamaya dâhil edilmesi hatalı olup kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir….” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacı ile davalı Bakanlık arasında sürekli işçi kadrosuna geçenlere özgü yapılan belirsiz süreli tip iş sözleşmesinin 7 nci maddesinde, “işçiye yapılacak ödemelere ilişkin hesap dönemi her ayın 15’i ile bir sonraki ayın 14 üncü günüdür. İş bu sözleşme süresince işçiye her ay brüt asgari ücretin % (sabit rakamsal bir miktar) fazlası üzerinden günlük olarak ödeme yapılır” düzenlemesinin yer aldığı, hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise fark ücret hesaplanırken henüz muaccel olmayan ve işlemeye devam eden 15.11.2020-14.12.2020 tarihleri arasındaki döneme ilişkin 2020 yılı Kasım ayı ücretinin kıst yevmiye esasına göre arabuluculuk son tutanak tarihine göre 15.11.2020-25.11.2020 tarihleri arası dönem için hesaplama yapıldığı, aynı esaslara tâbi olan ilave tediye alacağı bakımından da 14.12.2020 tarihinde muaccel olan alacak bakımından yine kıst yevmiye esasına ile arabuluculuk son tutanak tarihi olan 25.11.2020 tarihine kadar olan 90 günlük periyotta 55 gün çalışma karşılığı ilave tediye alacağı hesaplandığı, her iki alacak bakımından arabuluculuk son tutanak tarihine kadar hesaplama yapıldığı dikkate alındığında arabuluculuk dava şartının yerine getirildiğinin anlaşıldığı, buna rağmen muacceliyet ve kıst yevmiye itibarıyla aynı esaslara tâbi olan fark ücret ile fark ilave tediye alacakları yönünden Yargıtay tarafından farklı değerlendirme yapılması nedeniyle çelişki oluştuğu gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalı Bakanlık vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı Bakanlık vekili, Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın hukuka aykırı olduğunu ve davanın reddi gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; fark ücret ve fark ilave tediye alacağının arabuluculuk son tutanak tarihine kadar olan dönem için hesaplanıp hüküm altına alındığı somut olayda, arabuluculuk son tutanak tarihi olan 25.11.2020 tarihi itibarıyla henüz muaccel olmayan 14.12.2020 dönemine ait ilave tediye alacağının kıst yevmiye (oranlama) uygulanarak hesaplamaya dâhil edilmesinin yerinde olup olmadığı ve 2020 Kasım ayı ücretinin son tutanak tarihi itibarıyla muaccel olmamasına rağmen kıst yevmiye (oranlama) uygulanarak hesaplamaya dâhil edilmesinin Özel Dairece bozma konusu yapılmaması karşısında fark ilave tediye alacağına ilişkin muaccel olmayan dönem itibarıyla bozma yapılmasının çelişki oluşturup oluşturmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması ve 6452 sayılı Kanun’la 6212 sayılı Kanun’un 2 nci maddesinin Kaldırılması Hakkında Kanun’un (6772 sayılı Kanun) 1 vd maddeleri.

2. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun (6325 sayılı Kanun) 2 nci maddesi.

3. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun (7036 sayılı Kanun) 3 üncü maddesi.

2. Değerlendirme
1. Öncelikle alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden olan arabuluculuk kavramına değinmekte yarar bulunmaktadır.

2. Amerikan Alternatif Uyuşmazlık Çözümü Danışma Kurulunun tanımına göre arabuluculuk; uyuşmazlık içindeki tarafların, uyuşmazlığın içeriğine veya çözümüne ilişkin belirleyici etkisi olmayan fakat sürece ilişkin tavsiye yetkisi bulunan uyuşmazlık çözüm uygulayıcının yardımı ile uyuşmazlık konularının belirlenerek çözüm önerileri üretilmesi ve bu kapsamda alternatiflerin değerlendirilerek bir anlaşmaya varışması çabasını içeren süreçtir (Elif Kısmet Kekeç, Arabuluculuk Yoluyla Uyuşmazlık Çözümünde Temel Aşamalar ve Taktikler, Ankara, Üçüncü Baskı, 2016, s.23).

3. Türk Hukuk Lügatında arabuluculuk uyuşmazlıkların giderilmesi için sistematik yöntemler uygulayarak tarafları bir araya getirip çözüm bulmalarını sağlamayı amaçlayan yöntem olarak tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lügatı, Cilt I, Ankara, 2021 Baskı, s.66).

4. Nitekim 6325 sayılı Kanun’un 2 nci maddesinde arabulucunun, “Arabuluculuk faaliyetini yürüten ve Bakanlıkça düzenlenen arabulucular siciline kaydedilmiş bulunan gerçek kişiyi”, arabuluculuk kavramının ise “Sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması hâlinde çözüm önerisi de getirebilen, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemini” ifade ettiği belirtilmiştir.

5. Başvuru yöntemine göre arabuluculuk ihtiyari ve zorunlu arabuluculuk olarak ikiye ayrılmakla birlikte İş Hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklarda zorunlu (dava şartı) arabuluculuk yöntemi geçerlidir. Zorunlu arabuluculukta arabuluculuğa başvuru mahkemeler nezdinde dava açılmadan önce kanuni bir ön koşul olarak aranan dava şartıdır.

6. Nitekim 7036 sayılı Kanun’un “Dava şartı olarak arabuluculuk” başlıklı 3 üncü maddesinde;
“(1) Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.(Ek cümle:28/3/2023-7445/41 md.) Bu alacak ve tazminatla ilgili itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davaları hakkında birinci cümle hükmü uygulanır.
(2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızm davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” hükmüne yer verilmiştir.

7. Gelinen bu noktada belirtilmelidir ki, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilmesi için gerekli olan usuli şartlar dava şartıdır. Davanın esasına ilişkin tahkikat işlemlerinin yapılabilmesi için hâkim tarafından öncelikle dava şartlarının bulunup bulunmadığı saptanmalıdır. Bireysel iş uyuşmazlıklarında da arabulucuğa başvuru dava şartı olmakla hâkim tarafından işin esasına geçilmeden önce arabuluculuk dava şartının yerine getirilip getirilmediği incelenmeli, dava şartının mevcut olmaması hâlinde davanın usulden reddine karar verilmelidir. Kanuni düzenlemeler gereği eksik olan arabulucuya başvuru dava şartının sonradan tamamlanması da mümkün olmadığından arabulucuya başvuru olmadan dava açıldığı tespit edildiği takdirde herhangi bir işlem yapılmaksızın dava şartı yokluğu nedeniyle dava usulden reddedilmelidir.

8. Öte yandan uyuşmazlık çözüm yöntemi olan arabuluculuğa başvuru davanın mahkemede görülmesi için zorunlu ise de arabulucuya başvuruda bulunabilmek için de öncelikle ortada bir uyuşmazlığın bulunması gerekmektedir. Uyuşmazlık, tarafların sahip olduğu ya da sahip olduklarını düşündükleri haklar bakımından müzakere, arabuluculuk veya üçüncü bir kişinin kararı ile giderilmesi mümkün olan anlaşmazlıktır (Dilara Çıplak, “İş Uyuşmazlıklarında Alternatif Çözüm Yolları”, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 13, 2018, Sayı 165-166, s. 164).

9. Başka bir ifadeyle bir davanın esası hakkında karar verilebilmesi için hukuken korunmaya değer bir menfaatin bulunması gerektiği gibi zorunlu arabulucuğa başvuru esnasında da arabuluculuğa konu anlaşmazlık yönünden tarafların hukuken korunmaya değer bir menfaatleri bulunmalıdır.

10. Bu aşamada hukuken korunan menfaatin varlığı için aranan muacceliyet (ifa zamanı) kavramına değinmekte yarar vardır. Zira muaccel olmayan, ifa zamanı gelmemiş bir alacak hakkında henüz uyuşmazlık oluştuğunu ve mahkeme veya arabulucu önünde korunmaya değer menfaatin bulunduğunu söylemek mümkün değildir.

11. İfa, borçlanılan edimin konu, zaman ve yer olarak tam ve doğru bir şekilde yerine getirilmesi, alacaklının tatmin edilerek borcun sona erdirilmesidir. Her borç veya borç ilişkisi ifa edilmek amacıyla kurulur. Bu anlamda ifa bir nevi borcun amacıdır. Tam ve doğru, gereği gibi bir ifa ile borç sona erer, alacaklı tatmin edilir ve borçlu borcundan kurtulur. Borcun tam ve doğru bir şekilde ifasına, borcun gereği gibi ifası denir. Borcun gereği gibi ifası, borçlanılan edimin, ifa tarz ve unsurlarına (modalitelerine), yani ifanın taraflarına, yer ve zamanına, miktar ve niteliğine uygun olarak eksiksiz bir şekilde yerine getirilmesidir. Bu şart ve unsurlara uygun olmayan bir ifa, ifa olarak tanımlanamaz. Bu takdirde “borcun ifa edilmemesi” söz konusu olur (Fikret Eren, Ünsal Dönmez, Eren Borçlar Hukuku Şerhi, Cilt III, Ankara 2022, s. 1909-1910; Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2008, s. 867 ).

12. Türk Borçlar Kanunu’nun 90 ila 98 inci maddeleri arasında ifa zamanı düzenlenmiş olup kural bir borcun doğumu anında muaccel olmasıdır. Ancak 90 ıncı madde bu kuralı koyarken istisnasını da getirmiş ve borcun bir vade veya süreye bağlanması hâlinde edimin bu vadede veya süre içinde ifa edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Süreye bağlı borçlarda ifa zamanı ya tarafların anlaşmalarına ya da hâl ve şartlara yahut bir kanun hükmüne göre belirlenir.

13. Bu anlamda ifa zamanına, borcun muacceliyeti veya borcun muaccel olduğu zaman denir. Muacceliyet, borç ve alacağın bir niteliğidir. Sonuç itibarıyla alacak hakkı borç ilişkisi kurulduğu anda doğduğu hâlde talep hakkı ancak borcun muaccel olduğu anda doğar. Yani muaccel borç, borcun ifa edilebilir ve ifası istenebilir duruma gelmesini ifade eder.

14. İfasının talep edilebilmesi ve ifa edilebilir olabilmesi için, belirli bir sürenin geçmesine bağlı olan borçlar müeccel borç adını alır. Borcun ifası için geçmesi gereken bu süreye vade denir. Süreye bağlı borç yani müeccel borç, vadede belirtilen sürenin geçmesiyle muaccel olur yani istenebilir (… Gökhan Antalya, Borçlar Hukuku Genel Hükümler,Cilt V, Ankara, 2019, s. 87).

15. Somut olayda davacı vekili davalı Bakanlık nezdinde sürekli işçi kadrosuna geçirilirken imzalanan belirsiz süreli iş sözleşmesinde her ay brüt asgari ücretin % 11 fazlası üzerinden günlük ödeme yapılacağının düzenlendiğini, ancak bu düzenleme dikkate alınmaksızın ücretinin 2019 yılı asgari ücret seviyesine çekildiğini ve bu suretle ücretinin düşürüldüğünü ileri sürerek fark ücret ve buna bağlı bir kısım fark işçilik alacaklarının tahsili istemiyle 28.12.2020 tarihinde dava açmıştır. Dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması, 10.11.2020- 25.11.2020 tarihleri arasında yürütülen arabuluculuk görüşmeleri sonucunda anlaşma sağlanamaması sebebiyle 25.11.2020 tarihli arabuluculuk son tutanağı düzenlenmiştir.

16. Davacı ile davalı Bakanlık arasında imzalanan 02.04.2018 başlangıç tarihli belirsiz süreli iş sözleşmesinin 11 inci maddesinde sürekli işçi kadrosunda çalışan işçilere 6772 sayılı Kanun uyarınca her yıl Bakanlar Kurulunca belirlenen tarihlerde ve oranlarda ilave tediye ödeneceği belirtilmiştir.

17. Öte yandan 6772 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesinde bu Kanun’a göre yapılacak tediyelerin zamanının İcra Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu) tarafından tespit olunacağı belirtilmiş olup 04.07.2018 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 698 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile maddedeki “İcra Vekilleri Heyeti” ibaresi “Cumhurbaşkanı” olarak değiştirilmiştir. Bu düzenleme uyarınca Cumhurbaşkanı her yıl ilave tediyelerin ödenme zamanının belirlenmesi yönünde karar almakta ve bu kararlar Resmî Gazete’de yayımlanmaktadır. Nitekim 2020 yılında 6772 sayılı Kanun’un 1 inci maddesine göre ödenecek ilave tediyenin birinci ve diğer yarısının ödenme zamanı 25.01.2020 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararı ile belirlenmiştir.

18. Son olarak 11.07.2020 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 2752 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile “4/7/1956 tarihli ve 6772 sayılı Kanun kapsamına giren kurumlarda çalışan işçilere, anılan Kanunun 3 üncü maddesine göre 2020 yılında verilecek ilave tediyenin birinci yarısının 27/7/2020, diğer yarısının 14/12/2020 tarihinde ödenmesine…” karar verilmiştir.

19. Somut olayda arabulucuk süreci 10.11.2020 tarihinde başlamış olup son tutanak 25.11.2020 tarihinde düzenlenmiştir. Bu hâli ile hüküm altına alınan ilave tediye alacağının 2020 yılı son dönemine ait olan ve kıst yevmiye esasına göre 25.11.2020 tarihine kadar hesaplanan bölümü yönünden muacceliyet şartı gerçekleşmemiştir. Zira bu döneme ilişkin ilave tediye alacağının Cumhurbaşkanı kararı ile belirlenen ödeme tarihi 14.12.2020’dir.

20. Sonuç itibarıyla arabuluculuk son tutanak tarihi olan 25.11.2020 tarihinde henüz muaccel olmayan 14.12.2020 ödeme tarihli ilave tediye alacağının kıst yevmiye esasına göre hesaplanarak hüküm altına alınması hatalıdır.

21. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

22. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

13.12.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.