Arabuluculuğun İnsani Değerlere Etkisi

Arabuluculuk, “Kazan–Kazan” ilkesine dayanır. Geçmişe takılıp kalmak yerine geleceği şekillendirmeye çalışır. Arabuluculuğun yaygınlaşması ve bunun bir kültür haline gelmesi, unutulmaya yüz tutmuş insani değerlerimizin tekrar canlanmasında önemli bir faktör olacaktır

Toplum olarak, iletişimsizlikten kaynaklanan birçok sorun yaşamaktayız. Ama asıl sorun, bu sorunların iletişimsizlikten kaynaklandığının farkında olmayışımız!

Peki iletişim nedir? İletişimin pek çok tanımı yapılmıştır. Konunun özüne en uygun olanı; İletişim, düşüncenin sözel olarak karşılıklı değiş tokuşudur. İki kişinin birbirini anlaması, insanın karşısındakine kendini anlatmasıdır.

Gelelim konu başlığımıza; 

Arabuluculuğun insani değerlere etkisi.

Ülkemizde çok yeni olan hatta birçoğunuzun ismini dahi duymadığınız ARABULUCULUK nedir? Yasal olarak “Arabuluculuk” kavramı, mevzuatımıza 2012 yılında girmiştir. Teknik tanımlamalara girmeden, bir tanım yapmak gerekirse; Arabuluculuk, uyuşmazlığın tarafları arasında doğru ve sağlıklı iletişimin sağlanarak, sorunlarını çözmelerine yardımcı olmaktır. Arabuluculuk süreci, çözüm için atılan önemli adımlardan biridir.

Arabuluculuğun insani değerlere nasıl bir etkisi olabileceğini isterseniz bir karşılaştırma yaparak anlamaya çalışalım;

Komşuluk ilişkilerinde çıkan bir sorunu ele alalım. Bu sorun ne olabilir? Komşulardan birinin çok ses yapması, evinde hayvan beslemesi, tedbirsizlikle zarar vermesi vb. gibi sorunlardan biri olabilir. Bu sorunlar nedeni ile oluşan zararların giderilmesi veya sorunun ortadan kalkması için tarafların mahkemeye başvurması söz konusu olabileceği gibi arabuluculuk yoluna başvurması da mümkündür.

İlk seçenek, süreç ve sonuç: Taraflar tercihlerine göre ya bizzat başvurarak ya da avukatları aracılığı ile dava sürecini başlatırlar. Zaten gergin olan ortam dava süreci ile daha da gerilir. Dava süreci avukatları ile yürüse de taraflar her gün birbirleri ile karşı karşıya gelmektedir. Davanın her aşamasında özelikle tanık gösterme aşamasında işin içine diğer komşular da gireceği için sinirler biraz daha gerilir, kutuplaşmalar baş gösterebilir. Zaten kopma noktasında olan ilişkiler mahkeme sürecinde, iletişimin kopması ile avukata havale etmeler, mahkemeye havale etmeler nedeniyle iyice kötüleşir. Yargılama süreci dilekçelerin verilmesi, delillerin sunulması, tanıkların dinlenmesi, gerekirse bilirkişi incelemesi ve sonunda hakimin tüm dosyayı değerlendirmesi ile karar aşamasına gelir. Karar verildikten sonra taraflardan biri kararı beğenmezse temyiz yoluna başvurur. Dosyanın Yargıtay’dan dönüşü beklenir. Bu uzun bekleyişte taraflar hasım durumundadırlar. Diyelim ki dava uzun süreçlerden sonra sonuçlandı ve taraflardan biri lehine tazminata hükmedildi. Bu durumda gerçek bir kazanç var mıdır? Tazminat kazanan komşu, “oh ne güzel tazminatı aldım, her şey yoluna girdi” diyebilecek midir? Yoksa kazanılan sadece para mıdır? Her gün yüz yüze geldiği komşusu ile tekrar selamlaşma imkanına erişebilmiş midir?

İkinci seçenek, süreç ve sonuç: Taraflar veya taraflardan biri, öncelikle aralarında ki sorunun iletişimsizlikten kaynaklandığını, aslında konuşarak anlaşabileceklerini, bu konuda arabuluculuk müessesine başvurabilme şanslarının olduğunu bilmeleriyle süreç başlamış olur. Ne de olsa niyet yolun yarısı sayılırJ) İşin şakası bir yana komşulardan biri diğerine, mahkeme süreci ile uğraşmaktansa böyle bir seçeneklerinin olduğunu ve ortak kararlaştıracakları bir arabulucuya gitmeyi teklif edebilir. Ya da sorunun çözülmesini isteyen komşu, direkt olarak arabulucuya başvurur, arabulucu da diğer tarafı arabuluculuk sürecine katılması için davet eder. İki taraf da sorunun arabuluculuk yöntemi ile çözüme kavuşturulmasını isterse ve arabulucu seçimi konusunda anlaşırlarsa arabuluculuk süreci işlemeye başlar. İşte sağlıklı iletişimin sonuçları ortaya çıkmaya başlamıştır. Sürecin başlaması bile tarafların iletişime geçmesi ile hayat bulmuştur. Süreç ile birlikte ortada bir üçüncü kişi olarak Arabulucu belirir. Peki bu arabulucu ne yapar? Arabulucu, uyuşmazlığın taraflarının birbirlerini ve kendilerini daha iyi anlamalarını sağlamaya çalışır. Karşılıklı anlayışın geliştirilerek her iki tarafça kabul edilebilir çözüm seçeneklerinin oluşturulması için görüşmeleri yapılandırır ve süreci yönetir. Taraflar arasında anlaşma metni hazırlanır ve taraflar ile arabulucu tarafından imzalanır. Anlaşma metni “mahkeme kararı” hükmündedir. Peki sonuç mutlu son ile bitmezse ne olur? Arabuluculuk sürecinde illaki anlaşma olması şart değildir, çözüm için alternatif bir yol denenmiş olur.

İki yöntem ve iki sonuç. Sizce hangisinde taraflar kazanmıştır, hangi yöntemin sonucu insan ilişkilerini olumlu yönde etkilemiştir?

Mevlana şöyle demiş; “Doğru ve yanlışın ötesinde bir yer var. Orada buluşalım.”

İlk seçenekte taraflardan biri davayı kazanmış olabilir ama salt kazanç her zaman kazanç olmayabilir. Ortada kazanılan bir para olabilir ama muhtemelen komşuluk ilişkisi daimi olarak kaybedilmiştir.

İkinci seçenekte ise en azında insanın doğasında olan iletişim öne geçmiş, doğrunun ve yanlışın ötesinde buluşmak için bir adım atılmıştır. Süreç olumlu sonuçlandığında masadan el sıkışarak kalkılır ve komşuluk ilişkisi güçlenmiş olarak devam eder. Arabuluculuk süreci olumsuz sonuçlandığında ise taraflar bu süreç içinde, en azından kendilerini karşılıklı anlatmışlar ve diğer tarafı anlamaya çalışmışlardır. İlk adımda köprüleri yakmamışlar, çözüm için çaba sarfetmişlerdir.

Arabuluculuk, “Kazan –Kazan” ilkesine dayanır. Geçmişe takılıp kalmak yerine geleceği şekillendirmeye çalışır. Arabuluculuğun yaygınlaşması ve bunun bir kültür haline gelmesi, unutulmaya yüz tutmuş insani değerlerimizin tekrar canlanmasında önemli bir faktör olacaktır.

Arb.Av.Özlem ÖZÇELİK